06.03.2019

ANNE, EŞ VE KIZ EVLADI OLARAK İSLAM’DA KADIN

 

أعوذ بالله من الشيطان الرجيم 

   بسم الله الرحمن الرحيم

الحمد لله رب العالمين والصلاة والسلام على رسولنا محمد وعلى آله وصحبه أجمعين.

صلوا على رسولنا محمد، صلوا على طبيب قلوبنا محمد، صلوا على شفيع ذنوبنا محمد.

 

ANNE, EŞ VE KIZ EVLADI OLARAK İSLAM’DA KADIN

~~31.14~
وَوَصَّيْنَا الْاِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ حَمَلَتْهُ اُمُّهُ وَهْنًا عَلٰى وَهْنٍ وَفِصَالُهُ فٖى عَامَيْنِ اَنِ اشْكُرْ لٖى وَلِوَالِدَيْكَ اِلَیَّ الْمَصٖيرُ

“ Biz insana, ana babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Çünkü anası onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur. (İşte bunun için) önce bana, sonra da ana-babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş ancak banadır.” Lokman 14

وَعَاشِرُوهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ فَاِنْ كَرِهْتُمُوهُنَّ فَعَسٰى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْپًا وَيَجْعَلَ اللّٰهُ فٖيهِ خَيْرًا كَثٖيرًا


“Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız (biliniz ki) Allah'ın hakkınızda çok hayırlı kılacağı bir şeyden de hoşlanmamış olabilirsiniz.”  Nisa 19


  ANNE OLARAK KADIN

Muhterem Müslümanlar !

Rabbimiz, insanoğlunu sınamak için bir süreliğine dünya hayatını var etmiş (Mülk, 67/2) ve anne babayı bu hayata gelişimize vesile olarak seçmiştir. Bir canın bedene bürünmesi için Âdem babamız ve Havva annemizden beri (A’râf, 7/27) nice anne babanın yollarını kesiştirmiş, hayatlarını birleştirmiştir. (Mü’minûn, 23/12-14; Mürselât, 77/20-23) Yeryüzüne gönderdiği halifeyi (Bakara, 2/30) onlara emanet etmiştir.

Tazecik bir can, imtihan dünyasına adımını attığı andan itibaren, Allah ona sayısız nimet bahşeder ve bunu yine anne babasının aracılığı ile sunar. Yeme, içme ve barınma gibi maddî ihtiyaçlarını onların yardımıyla karşılar. Sadece bedenini değil, ruhunu da onların kurduğu yuvada biçimlendirir. Sevilme, değer görme ve sahiplenilme gibi duygusal açlıklarını onlarla doyurur. Annenin şefkat dolu yüreğinden beslenip babanın güven veren kolları arasında hayatı öğrenmesini sağlar.

Ebeveyn ve evlât arasında böylesine derin bir bağ kurarken taraflara birbirlerini seçme fırsatı tanımaz. Hiç kimseye anne babasından vazgeçme veya evlâdını başkasıyla değiştirme gibi bir imkân da sunmaz. Dahası bu bağı sahiplenmeyip inkâr edene, “Her kim babasından başkasına -onun kendi babası olmadığını bile bile- nesep iddia ederse, bu kişiye cennet haramdır.” hadisinde belirtildiği gibi cenneti haram kılar. (B6766 Buhârî, Ferâiz, 29; M218 Müslim, Îmân, 113; M219 Müslim, Îmân, 114) O hâlde anne babamız ile sürdüreceğimiz uzun soluklu ilişkinin ilk aşamaları bizim tercihimiz dışında şekillenmektedir.

İlişkinin başlama anına, devam etme süresine ve ne zaman sona ereceğine de Rabbimiz kendisi karar verir. Daha anne karnında iken bir bağ ile bebeği yakalayan bu birliktelik, kordon kesildiği hâlde ömür boyu devam ettiği gibi, ölümden sonraya, (M4223 Müslim, Vasiyyet, 14; D5142 Ebû Dâvûd, Edeb, 119) hatta âhiret yurduna dek uzar. (Ra’d, 13/23) Soluk alıp verdiği sürece ebeveyni ile acısıyla tatlısıyla bir hayatı paylaşan insan, ölümlerinin ardından onları hatıralarda yaşatmaya çalışır. Bilir ki, tekrar karşılaşacakları hesap gününe dek geçici bir ayrılıktır başlayan.

عن [أنس بن مالك:] الجنَّةُ تحت أقدامِ الأمَّهاتِ    

 “Cennet onların ayakları altındadır.” buyuruyor Efendimiz (s.a.v). Bizleri Allah’ın sonsuz tecellesi ve mucizesi ile dokuz ay karnında taşıyan, her an yanımızdan hiç eksik olmayan büyük fedakarlık örnekleri annelerimiz…

TEK BAŞINA BİR OKUL: ANNE

Kıymetli Mü’minler !

Eğitim ailede başlar. İnsanın ilk mürebbîsi annesidir.Eskiden cemiyetimizde güçlü bir aile yapısı vardı. Bu yapı içerisinde geleceğin anneleri en güzel şekilde eğitiliyordu.

Zaman içerisinde ailelerimizde bu kıvam bozuldu. Artık anne-babaların evlâtlarıyla olan biyolojik alâkaları pek bir şey ifade etmez oldu. Bu sebeple geleceğin annelerini yetiştirmek için daha ciddî müesseselere ihtiyaç var.

Bugün kız Kur’ân kursları, bu ihtiyaca cevap vermeye gayret etmelidir. Gelecek nesilleri yetiştirecek annelerin, Kur’ân ve hadis ikliminde hazırlanması bu müesseselere emânettir. Dîni yaşama, dînin zâhirini ve bâtınını öğrenme ve takvâ hayatına girme husûsunda Kur’ân kursu ihmâl edilmemelidir.

Geleceğin anneleri, şahsiyet tevzîine Kur’ân ikliminde hazırlanmalıdır.Çünkü annelik çok mühimdir. Cenâb-ı Hak, annelere ayrı bir değer ve beraberinde çok mühim vazifeler vermiştir.Nesillerin yetiştirilmesinde öncelikli vazife annelerindir.

Bu mühim vazifeleri lâyıkıyla yerine getirebilecek hasletlerle bezenmiş bir anne için, Hazret-i Peygamber sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Cennet, annelerin ayakları altındadır.” (Nesâî, Cihâd, 6; Ahmed, III, 429)

Burada annelere has bir değer söz konusudur. Bu değer de annelerin cemiyet içerisindeki en mühim terbiyeci olma vasıflarından dolayıdır.

Bizleri önce bir müddet karnında, sonra kollarında ve ölünceye kadar da kalplerinde taşıyan annelerimize gösterilecek sevgi ve saygıya ortak olabilecek başka bir varlık yaratılmamıştır.

Ev tanzimi ve evlât terbiyesini omuzlarına alan anneler; cidden engin bir muhabbete, derin bir saygıya ve ömürlük bir teşekküre lâyıktırlar.

En büyük şahsiyet, en büyük insan, Rahmetenli’l-Âlemîn olan Peygamberimiz de, bu hasletlerle bezenmiş olan Hatice Vâlidemiz’e hayran oldu. O iffet, hayâ ve vefâ âbidesi Hatice Vâlidemiz, bu meyanda yetişmiş bir anneliğe en güzel bir örnektir.

Böylesi anneler için; «Gerçek sâliha bir anne, en güzel bir muallime» dir. Annelerin topluma vereceği yön, hangi istikamet olmalıdır? Anneleri nasıl yetiştirirsek, onlar da geleceğin toplumunu o esaslara göre inşâ edecekler demektir.

Cenâb-ı Hak bizden takvâ toplumu inşâ etmemizi arzu etmektedir. O hâlde, anneleri; bu maksada hizmet edebilecek liyâkatte, kıvamda ve rûhâniyette yetiştirmeliyiz.

Anneler, yavrularımızın ilk mürebbîleri… Yavrularımız, bize Allâh’ın birer emâneti. Onların güzel bir insicam içerisinde yetiştirilmesi ve cemiyete faydalı fertler hâlinde topluma kazandırılması hepimizin vazifesi.

Bu da ancak onların gönüllerini, Kur’ân kültürü ve Peygamber Efendimiz’in sünnet-i seniyyesi muhtevâsında doldurabilmekle gerçekleşir.

Bunun için çalışacağız.Evvelâ, ilk ve en mühim mürebbînin, yani annelerin en iyi şekilde yetişmesi için seferber olacağız. Göz nûru olan ve takvâ ile müzeyyen bir toplum için gayret göstereceğiz.

Nitekim bu gayretimiz, bizim Âlemler Sultânı’na olan yakınlığımız ve muhabbetimizin de bir göstergesi olacak.Annelik kadını ikincil bir varlık değil¸ tam aksine yüklendiği manevî işlev nedeniyle daha saygıdeğer ve değerli kılar.

Ancak ailede kadının anne olması yanında¸ erkek de baba rolünü üstlenir. Yani birinin diğeri üzerinde egemenlik kurması ve onu baskılaması için hiçbir dinî dayanak olamaz. Nitekim her erkeğin de saygı duyduğu ve kıymet verdiği bir annesi vardır. Hatta anneliğin saygın ve kutsal kabul edilmesi¸ en ilkel toplumlardan en gelişmişine kadar her toplum için geçerlidir. Ama hiçbir inanç sistemi¸ kültür yahut medeniyet¸ kadını annelik görevi nedeniyle¸ cenneti ayaklarının altında taşıyan bir varlık olarak tanımlayacak kadar ona değer ve saygınlık verememiştir.

 Düşünebiliyor musunuz¸ bir Müslüman için dünyada en önemli amaç olan Allah'ın rızasını kazanarak cennete gidebilmenin yolu¸ annelere değer vererek onların sevgisini ve rızasını kazanmadan geçmektedir. Nitekim İslâm inancında¸ Allah'ın rızası için anne-babanın rızası şart koşulacak kadar anne olarak kadına ve sonra da baba olarak erkeğe değer verilmiştir. Yani annesinin gönlünü kazanıp¸ duasını almayan kişi cennete gidemez.

Kur'an-ı Kerim'de geçen¸ konuyla ilgili ayetlerde bir anne olarak kadının değeri vurgulanırken¸ erkeklerin de bir baba olarak değerli ve önemli oldukları üzerinde de durulur.

~~17.23~
وَقَضٰى رَبُّكَ اَلَّا تَعْبُدُوا اِلَّا اِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًا اِمَّا يَبْلُغَنَّ عِنْدَكَ الْكِبَرَ اَحَدُهُمَا اَوْ كِلَاهُمَا فَلَا تَقُلْ لَهُمَا اُفٍّ وَلَا تَنْهَرْهُمَا وَقُلْ لَهُمَا قَوْلًا كَرٖيمًا

         “Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara "öf!" bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle”. İsra 23  ayetinde ayrım yapılmaksızın çocukların her ikisini de sevip saymaları gerektiği belirtilir.

  O halde kadınlar¸ İslâm inancına göre¸ cenneti ayaklarının altında taşıyan ve çocuklarına¸ dinini ve ahlâkını öğreterek cehennemden koruyan anneler olarak¸ toplumların saygın¸ değerli ve vazgeçilmez temel unsurlarıdır.

Eş Olarak Kadın

         Aziz Cemaatim !

         Aile¸ temelde eşler ve çocuklardan oluşur. Özellikle eşler arasındaki sevgi ve saygıya dayalı işbölümü ve yardımlaşma¸ aileyi sağlıklı ve sürekli kılar. Bu çerçevede İslâm'a göre ailenin reisliği ve yönetimi babaya verilmişken¸ eşinden ise¸ bu işinde eşine yardımcı ve anlayışlı olması istenmiştir. Yani kadın bir eş olarak eşine¸ özellikle aileyle ilgili konu ve kararlarda bir yardımcı ve destektir. Buradan anlaşılacağı üzere erkeğin aile reisi olması¸ ona aileyle ilgili sınırsız ve sorumsuz tasarrufta bulunma yetkisi vermeyip¸ eşinin de düşüncelerini önemseyip dikkate alarak kararlar geliştirmesini gerekli kılmaktadır.

         Kadının aile için¸ dolayısıyla ailelerden oluşan toplum yapısı için bunca önemli olması¸ bir eş olarak ona önemli sorumluluklar da yükler. Özellikle çocukların yetişmesi konusunda¸ ailesinin iffetini koruma ve kocasına sevgi ve saygı göstermesi hususlarında dikkatli olmalıdır. Özellikle eşi görevlerini yapmaya gayret ederek ailesine helâl rızık temin etmek için uğraşıyor¸ çalışma saatleri elverdiğince eşi ve çocuklarıyla ilgilenip yardımcı oluyor ve onlardan sevgi ve saygısını eksik etmiyorsa¸ kadına düşen de onun yardımcı ve destekçisi olmak¸ olur olmaz konularda eşini üzmemektir.

         Tabi bu şekilde davranan bir hanıma karşı¸ eşi de onun yardımcısı ve destekçisi olmalıdır. Özellikle İslâm'ın gereklerini yaşama ve çocuklara kazandırma noktasında her iki eş de sorumlu olup¸ birbirlerine destek olmak zorundadır. Kur'an-ı Kerim'de bu konuda şöyle buyrulur:

~~9.71~
وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَاءُ بَعْضٍ يَاْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُقٖيمُونَ الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَيُطٖيعُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ اُولٰئِكَ سَيَرْحَمُهُمُ اللّٰهُ اِنَّ اللّٰهَ عَزٖيزٌ حَكٖيمٌ

 

         "Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridir; iyiyi emreder kötülükten alıkoyarlar; namaz kılarlar¸ zekât verirler¸ Allah'a ve Resulü'ne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir." Tevbe 71

         Sahâbe hanımları, ilim tahsilinde olduğu gibi; ecir kazanma, Allah Rasûlü’ne mânen yakın olma konusunda da âdetâ sahâbî erkeklerle yarış hâlinde olmuşlardır.

         Ashâb-ı kiramdan Yezid bin Seken’in kızı olan Esmâ -radıyallâhu anhâ-, fesâhat sâhibi akıllı bir hanımdı. Bir gün kadınlar tarafından Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellemEfendimiz’in huzûruna gönderildi. Efendimiz’e derin bir saygı içerisinde ve tatlı bir ifade ile şunları söyledi:

         “Anam babam Sana fedâ olsun ey Allâh’ın Rasûlü! Ben kadınlar tarafından elçi olarak gönderildim. Hak Teâlâ Hazretleri Sen’i bütün erkeklere ve kadınlara Peygamber göndermiştir. Biz kadınlar Sana ve Sen’in Rabbine îmân ettik.

         Lâkin biz evlere kapanıp kalıyoruz. Beylerimize hizmet edip çocuk yetiştiriyoruz. Siz ise Cuma namazları kılmak, camilere ve cemaate gitmek, hastaları ziyaret etmek, cenaze namazı kılmak, hac üstüne hac yapmak, daha da önemlisi Allah yolunda muhârebe ve cihâd etmek gibi fazîletlerle bizden üstün oluyorsunuz.

         Ancak siz hac, umre ve kâfirlerle mücâhede etmek üzere evinizden çıktığınız vakitlerde biz sizin mallarınızı korur, iplik eğirip elbiselerinizi dokur ve çocuklarınızı besleriz. O hâlde bizler de o hayır ve sevaplı işlerin ecirlerinde sizlere ortak olur muyuz yâ Rasûlâllah?”

         Peygamber Efendimiz, Esmâ’nın bu sözlerini dinledikten sonra yanlarında bulunan ashâbına dönerek;

         “–Siz hiç din işlerinde soru soran bir kadından, bundan daha güzel sözler işittiniz mi?” buyurdu.

Onlar da;

         “–Ey Allâh’ın Rasûlü! Biz bir kadının böyle güzel ifadelere sahip olabileceğine ihtimal vermezdik!” dediler.

         Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellemtekrar ona hitâb ederek;

“–Ey hatun! Anla ve seni gönderen kadınlara da anlat ki; kadın kısmının kocası ile iyi geçinip, kocasının hoşnutluğunu kazanması, o fazîletlerin hepsine muâdil olur.” buyurdu.

         Kadın dönüp giderken sevincinden tehlîl ve tekbîr getiriyordu. (İbn-i Asâkir, Târihu Dımaşk, VII, 363-364, XXIX, 65-67; Beyhakî, Şuab, VI, 421; Heysemî, IV, 305; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ğâbe, VII, 19)

         Bu hadîs-i şerif, sahâbî hanımlarının âhiret sermâyesini artırmak için nasıl bir iştiyak içinde olduklarını göstermektedir. Allah Rasûlü’nün verdiği cevap ise, müslüman hanımının faaliyet sahasının, evi olduğunu teyit ediyor.

         Bir başka sahâbî hanım, Ümmü Ri’le -radıyallâhu anhâ-fesâhat ve belâğat erbâbı, kalbi temiz, şiiri tatlı, akıllı ve gayet zekî olan bu hanım bir gün Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellemEfendimiz’in huzûruna çıkıp selâm verdi. Tâzim ve ihtirâmını arz ettikten sonra da büyük bir edep içinde kendilerinin perde arkasında, haremde kaldıklarından, kocalarının hükmü altında bulunmaları sebebiyle çocuk beslemek ve beşik düzeltmek gibi ev işleri ile meşgul olduklarından bahsederek;

         “Bizim için gazâya gidip büyük ecirlere nâil olmak mümkün olamıyor. Bize bir şey öğret ki onunla Allâh’a yaklaşabilelim!” diye kısa, ancak hayırları ihtivâ eden çok mânâlı bir talepte bulunmuştu. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellemde ona;

         “Gece-gündüz durmadan Allâh’ı zikredin, gözlerinizi yabancıya bakmaktan ve seslerinizi onlara işittirmekten muhafaza edin!” buyurarak kendilerine cihad sevâbı kazandıracak ve Allah Teâlâ’ya yaklaştıracak tavsiyelerde bulunmuştur. (İbn-i Hacer, el-İsâbe, VIII, 204)

         Yine de cihâda bizzat katılan sahâbî hanımlar da oldu. Ümmü Umâre -radıyallâhu anhâUhud Savaşı’na katılarak oku ve yayı ile düşmanla çarpışanlardan biridir. Savaştan sonra Medine’ye dönen Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

         “−Harp esnasında sağıma soluma döndükçe hep Ümmü Umâre’nin yanı başımda çarpıştığını görüyordum.” demiştir. (İbn-i Hacer, el-İsâbe, IV, 479)

         Bu vesileyle Efendimiz’in muhtelif iltifat ve duâlarına mazhar olan Ümmü Umâre Hâtun, Allah Rasûlü’ne;

         “–Allâh’a duâ et de cennette Sana komşu olalım.” dedi.

         Peygamber Efendimiz ;

         “–Allâh’ım! Bunları bana cennette komşu ve arkadaş et!” diyerek duâ etti. Bunun üzerine Ümmü Umâre -radıyallâhu anhâ-;

         “–Artık bundan sonra dünyada ne musîbet gelirse gelsin, aldırmam!” dedi. (Vâkıdî, I, 273; İbn-i Sa’d, VIII, 415)

         Sonuç olarak kadın bir eş olarak¸ en az kocası kadar zorluk ve meşakkatler göğüsleyen ailenin temelidir. Sevgiyi en çok veren ve en çok sevilmeyi hak edendir.  Kendisine şiddet uygulanmasını dinin ve insanlığın onaylamadığı sırf Allah'ın yarattığı ve değerli kıldığı bir insan olarak en az erkek kadar saygın bir varlık ve ailenin hak ve sorumluluklarda eşit¸ sevgide ise daha cömert olan kadın¸ erkekler için hayatı kolaylaştıran ve hakları gözetilirse Allah'a yaklaştıran eşlerdir.

Evlat Olarak Kız

         Değerli Mü’minler ! 

         “Çocuk, insana Allah’ın bir emanetidir. Onları himâye edip büyütmek yetişkinlerin vazifesidir. Çocukları hayata hazırlamak, yıllarca devam eden bir sabrı gerekli kılar. Kızları büyütüp yetiştirmek daha fazla bir dikkat ve îtina ister.

         Çocuğu himâye edip yetiştirmek iki şekilde olur. Biri maddî ihtiyaçlarını temin etmek, diğeri onu mânevî bakımdan besleyip iyi bir terbiye almasını sağlamaktır.

         Kız çocuklarının himâyesi, onların dürüst ve namuslu bir kişiyle bir yuva kurmasını sağlayıncaya kadar devam eder. Hatta Resûlullah Efendimiz (asv)’in işaret buyurduğuna göre bu himâye daha sonraları da devam eder. Bu nedenle, kız çocuğunu, kız kardeşini veya başkasına ait olan kız çocuklarını güzel yetiştiren ve dini terbiyelerini verenlerin cennete gireceklerine dair rivayetler vardır:

 

عَنْ أَبِى سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) : “مَنْ عَالَ ثَلاَثَ بَنَاتٍ، فَأَدَّبَهُنَّ وَزَوَّجَهُنَّ، وَأَحْسَنَ إِلَيْهِنَّ، فَلَهُ الْجَنَّةُ.”


         "Kim ki üç tane kız çocuğu yetiştirir, güzel terbiye eder, evlendirir ve onlara iyilikte bulunursa, o kişi için cennet vardır." (Ebu Davud, Edep, 120, 121)

         "Her kim iki kız çocuğunu yetişkinlik çağına gelinceye kadar büyütüp terbiye ederse, kıyamet günü o kimseyle ben şöyle yanyana bulunacağız." (Müslim, Bir, 149; Tirmizi Bir, 13)

         Yetiştirilmesi tavsiye buyrulan kız çocukları insanın kendi çocuğu olabileceği gibi, kız kardeşleri, sonradan evlendiği eşinin çocukları, hatta başkalarının himâyeye muhtaç çocukları olabilir. Bu konuda yakınlık veya uzaklık önemli değildir. Nitekim Resûl-i Ekrem Efendimiz (asv), “Kendi yetimini veya başkasına ait bir yetimi himâye eden kimseyle ben, cennette şöyle yanyana bulunacağız.” (Buhârî, Talâk 25, Edeb 24) müjdesini vermiştir. 

         Buna göre, kız çocuklarını yetiştirip hayata hazırlamak Allah’ı ve Resûlullah (asv)’ı memnun eden bir davranıştır. Kızlarının İslâm esaslarına göre büyütülmesini ve eğitilmesini sağlayan anne babalar, Ahirette Resûl-i Ekrem Efendimiz (asv)’e komşu olacaklardır. 

         Konuyla ilgili, Hz. Âişe (r.anha) validemizden gelen bir rivayet şöyledir: Yanında iki kız çocuğu bulunan bir kadın gelerek bir şeyler istedi. Evde bir hurmadan başka bir şey yoktu. Onu çıkarıp kadına verdim. Kendisi hiç tatmadan hurmayı ikiye bölerek çocuklarına verdikten sonra kalkıp gitti. Bu sırada       Peygamber aleyhissalatü vesselâm yanımıza geldi. Ben bu olup biteni kendisine anlatınca şöyle buyurdu:

         “Her kim kız çocukları yüzünden bir sıkıntıya uğrar da onlara iyi bakarsa, bu çocuklar onu cehennem ateşinden koruyan bir siper olurlar.” (Buhârî, Zekât 10, Edeb 18; Müslim, Birr 147)

         Hadis-i şerîfteki “Her kim kız çocukları yüzünden bir sıkıntıya uğrar da onlara iyi bakarsa” ifadesinde geçen sıkıntı sözüyle Peygamber Efendimiz (asv) acaba neyi kasdetmiştir?

         Bir ailede fazla sayıda kız çocuğunun bulunması, onlar için bir sıkıntı ve hoşnutsuzluk sebebi olabilir. Kızların himâyesi, yetiştirilmesi, evlendirilmesi gibi konular bazı ailelerin bütçesini zorlayabilir. Hele o aile kız çocuğunu istemiyorsa, bu yük daha ağırlaşabilir. İşte bu sebeple Efendimiz (asv) kızları büyütüp beslemenin, aile yuvası kurana kadar onlara yardımcı olmanın insanı cehennem azâbından kurtaracağını haber vermiştir.

         Kız çocukları yüzünden sıkıntıya uğramanın bir başka şekli de o yavrulardan birinde veya birkaçında maddî veya rûhî bir rahatsızlığın bulunmasıdır. O takdirde bu çocukların bakımı, tedâvisi, korunup gözetilmesi birçok sıkıntı doğurabilir. Bu hâli Cenâb-ı Hakk’ın bir cilvesi, kulunu denemesi kabul ederek sabreden, bu ağır imtihana isyan etmeyen insanlar -Efendimiz’in buyurduğuna göre- cehennem azâbından kurtulmuş olurlar.

         Hadis-i şerife göre, normal ve sağlıklı iki kız çocuğunu büyütüp yetiştiren kimse Resûl-i Ekrem Efendimiz (asv)’e komşu olacaktır. Öyleyse yetiştirilmesi problemli olan kız çocuklarını himâye edenler bu bahtiyarlığı daha öncelikle ve daha fazlasıyla elde edeceklerdir. 

         Merhamet ne büyük, ne ulvî bir duygu...

         Elindeki bir tane hurmayı hiç tatmadan ve kendi açlığına bakmadan yavrularına veren bu annenin şefkati ne yüce, ne asildir değil mi? Ya evindeki üç hurmayı hiç düşünmeden fakire veren Âişe (r.anha) annemizin merhameti!..

         Ebedî kurtuluşun merhamet sayesinde mümkün olacağını ifade buyuran Efendimiz (asv)’in şu hadîs-i şerîfi ne kadar düşündürücüdür:

         “Merhamet edenlere, Cenâb-ı Hak merhamet eder. Siz yeryüzündekilere merhamet ediniz ki, göktekiler de size merhamet etsin...” (Tirmizî, Birr 16; Ebû Dâvûd, Edeb 58)

         Rabbimiz! Bizim gönlümüzü de merhamet duygusuyla yeşert!..

         Evlilik hayatı takvâ temelleri üzerinde inşâ edilmelidir. Yani bu yeni hayata, bu düğünlere, Kur’ân-ı Kerim tilâvetiyle, mânevî sohbetlerle, Cenâb-ı Hakk’a duâ ve ilticâlarla başlanmalıdır. Bilhassa sâlih kimselerin duâlarını almaya gayret edilmelidir.

         Eğer bu esaslara riâyet edilirse; o aile yuvasında Cenâb-ı Hakk’ın rahmetiyle ve inâyetiyle bereket tecellî eder. O yuvada, -sallâllâhu aleyhi ve sellemEfendimiz’in aile yuvasının rûhânî dokusundan hisseler nasîb olur. İnşâallah o yuvada göz nûru olacak nesiller yetişir.

         Bu hakikatleri birbirimize tavsiye etmemiz ve birbirimizin nasihatlerine kulak vermemiz çok mühimdir. Bu çerçevede müslüman hanımefendi asâletinin tescili olan şu ulvî hasletler, en güzel nasihatlerdendir.

  • ASİL BİR ANNENİN KIZINA NASİHATLERİ

         Ümâme bint-i Hâris, kızı Ünâs’ı Kinde krallarından Hâris bin Amr ile evlendirirken ona şöyle nasihat etmiştir:

         “Bak yavrum! Bir kimseye nasihat ve tavsiye; eğer o kimsenin edebine, terbiyesine, asâletine ve haysiyetine bakılarak terk edilecek olsaydı benim de şimdi sana tavsiyelerde bulunmama ihtiyaç olmazdı. Lâkin tavsiye, bilene hatırlatma; bilmeyene anlatma demek olduğundan herkes için faydalıdır.

         Kızım! Eğer bir kız, ana-babasının servet ve zenginliğinden dolayı kocaya muhtaç olmasaydı senin herkesten ziyade müstağnî olman lâzım gelirdi. Fakat öyle olmayıp erkekler bizim için yaratıldığı gibi biz de onlar için yaratılmışızdır.

         Ey kızım! Sen ana-babanın evinden, büyüyüp yürüdüğün, yuvadan çıkıp bilmediğin ve şimdiye kadar alışmadığın bir adamın evine gidiyorsun.

Şimdi o kimsenin rızâsını gözetip hizmetçisi gibi kendisine itaat eyle ki o da sana kul-köle olsun, seni sevsin ve hoşnut olman için gereken her şeyi yapsın. Sana şimdi 10 şey söyleyeceğim. Onları ezberle ve gereğince hareket eyle ki kocanla güzel geçinmeye muvaffak olasın.

  1. Sana yiyecek ve giyecek her ne getirirse onu cân u gönülden kabul
  2. Emrettiği şeyleri yapmalı, yasaklayıp yapma dediği şeyleri yapmamalısın. Sözünü dinleyip kendisine itaat
  3. Evini ve üstünü başını temiz tutmaya dikkat
  4. Görüldüğünde veya kokusu alındığında hoşlanılmayacak olan şeylerden kesinlikle kaçınmalısın ki kendinden iğrendirip de gözünden düşmeyesin.
  5. Uyuyacağı, yemek yiyeceği vakitleri iyi takip etmelisin. Yani bunları hangi vakitte yapmayı alışkanlık hâline getirmişse o vakitleri gözetip yemeğini ve yatağını hazır Zira açlık insanı ateşlendirir, uykusuzluk da öfkelendirir.
  6. Kocanın malını muhafaza ile israf ve teleften korumalısın.
  7. Kocanın itibarını gözetip akraba taallukātına riâyet
  8. Hiçbir şeyde ona isyan ve muhâlefet etmemelisin.
  9. Sırrını kimseye ifşâ etmemelisin. Eğer emrine isyan edersen kendine kin bağlatırsın, sırrını ifşâ edersen gadir ve cefâsından emin olamazsın.
  10. Kızım sakın ola ki kocan kederli iken yanında ferah durmayasın, onun ferah ve neşeli vaktinde de keder göstermeyesin!” (Mehmed Zihnî Efendi, Meşhur Kadınlar, I, 52-53)

         Yâ Rabbî!..

         Eşlerimizi ve evlâtlarımızı bizler için iki cihanda göz nûru eyle!.. Kızlarımıza, hanımlarımıza ve annelerimize, ehl-i beyt, ezvâc-ı tâhirât ve sahâbî hanımlarının İslâm’ı yaşama ve yaşatma azimlerinden hisseler nasîb eyle!..

         Âmîn!..                                                                                                                          04/03/2019

Murat ÇAYLAN

Kaynaklar:                                                                                                                                   Balışeyh Vaizi

Hadislerle İslam

İslam ve İhsan - O.Nuri Topbaş